28 Ekim 2018 Pazar

OYUNA TEŞVİK ETMEK.

Çocuklarımızla oyun oynamak oldukça eğlencelidir. Ama otizmli çocuklarda oyunu doğru oynamak, faydalı materyaller seçmek ve onları doğru şekilde kullanmak oldukça önemlidir. Eğitici oyuncakların faydası çoktur ama evimizde bulunan her cismi de birer materyal olarak kullanabiliriz. Önemli olan nasıl kullandığımızdır. Birbirinden farklı boyutlarda  cisimleri yan yana dizmek, üst üste dizmek yada sıralamak beyin gelişimini olumlu yönde etkiler. Bunun için birbirinden farklı boyutlarda plastik kaplar şişe kapaklarını bile kullanmak mümkündür. Rengarenk boyadığımız pet şişe kapakları çocuğumuzun ilgisini fazlasıyla çekecektir.Bunun yanı sıra bul-tak, puzzle, lego, eğitici kartlar gibi oyuncaklarda otizmli çocuklarımızın bütün-parça ilişkisini kavramasına, ince motor becerilerinin gelişmesine fayda sağlar.
 Oyunlarımızın etkili olabilmesi için uygun koşullar sağlanmalıdır. Çocuğumuzun uygun saatlerini bulmalı, algısının açık olduğu bir zaman dilimi seçmeliyiz.
Oyun esnasında kullandığımız iletişim dili de oldukça önem taşır.Çocuğumuzla arkadaş olurken aynı zamanda bir eğitimci de olmalıyız. Ona oyun esnasında yapması gerektiği şeyi önce anlatmalı sonra kendimiz yapmalı, yapamıyorsa ellerini tutup yönlendirerek göstermeliyiz.Bu üç eylemin sonunda kendisinin yapmasını beklemeli gerekiyorsa tekrarlamalıyız. 
Çocuğunuz ilk zamanlar da kendi başına kendi bildiği gibi , oyuncaklarla amacının dışında oynamak isteyebilir.Bu durumun sabırla önüne geçmeyi denemeliyiz.
Ona kısa,net  komutlar vermeliyiz. Üst üste koy, bekle sıra bende, sıra sende gibi yönlendirmeler yaparak onunda bizim oyunumuza katılmasını , bağımsız oynamaktan kurtulmasını sağlamalıyız.
Tüm oyunları sizlerinde katkılarıyla çok daha eğlenceli ve öğretici olacaktır.:)

15 Ekim 2018 Pazartesi

ONA FİKRİNİ SORUN...

Çocuğumuzdan neler bekliyoruz?
Herkesin olduğu gibi çocuğumuzun da bir fikri var her konuda. Otizmli çocuklarda bunu ortaya çıkarmak için her konuda olduğu gibi çocuğumuzu uyarmamız gerekir.
Günlük yaşantımızda ona sürekli fikrini sormalıyız. Bunu yemek ister misin? Hangi renk oyuncağı isterdin? gibi .Her sabah uyandığınızda ''bu gün ne yemek istersin?, hangi kıyafetini giymek istersin?''diye sorun ve göstermesini bekleyin.
 Otizmli çocukların erken yaşlarda konuşmadığını bunun zaman alabileceğini hepimiz biliyoruz. Bizlere burada büyük görevler düşmekte. O sanki bizlere cevap veriyor muş gibi onunla konuşmalıyız.
Ona fikirlerini sorduğunuz anlarda ilk etapta sizlere tepki vermese de zamanla işaret diliyle yada kendi bulduğu bir yöntemle size cevap vereceğine emin olabilirsiniz. Hiç konuşmasa bile, bir gün çocuğunuz kendi giymek istediği kıyafeti sizlere gösterdiğinde mutluluktan havalara uçacağınıza ve emeklerinize fazlaca değeceğine eminim.:)

Unutmamalıyız ki; BİRAZCIK SABIR, BOLCA SEVGİ , ve UMUT ile halledilmeyecek mesele yoktur.:):):)

8 Ekim 2018 Pazartesi

ANNE olmak..

Benim tek çocuğum var, 4 yaşına basmasına sayılı zaman kaldı ve kendisi %80 otizmli engelli bir çocuk. Başka çocuğum olmadığından normal bir çocuğun annesi olmak nasıl bir duygu, ne gibi sıkıntıları var yada ne kadar  farklı bilmiyorum. Bildiğim tek şey çevremdeki ebeveynlerin anlattığı yada gördüğüm çocuklar.

Bir parka gittiğimde bankta oturup sohbet eden anneler görüyorum ben çocuklarının arkadaş olduğu. Uzaktan çocuklarını seyredip talimatlar verebiliyorlar mesela, uzaklaşma oğlum, arkadaşına iyi davran, oyuncaklarını paylaş gibi. Ben ise oğlumu parka götürdüğümde hiç bir şekilde tehlike kavramı olmadığından bir saniye bile gözümü üzerinden ayırmıyorum, elini hiç bırakamıyorum ve hatta cadde vs. yerlerde elimden kaçabilme ihtimaline karşılık onu koruma bilekliği ile kendime bağlıyorum. Kendimi bir saniye bile özgür hissedemediğim gibi oğlumunda özgür hissetmesine olanak veremiyorum malesef...

Oğlumun konuşamıyor olması en büyük sorunlarımızdan bir tanesi. Derdini anlamadığım gibi, ona yardımcı olmakta da fazlasıyla zorlanıyorum. Eğer konuşabiliyor olsaydı nasıl bir iletişimimiz olurdu onuda çok merak ediyorum.

Oğlumla hala bebekliğinde ki gibi yakından ilgileniyorum. Altını bezliyorum, onun her öğünün de kendim doyuruyorum, giydiriyorum ve eğitimi ile ilgileniyorum. Ama bana bir kez olsun ''ANNE'' demiyor. Bana sarılmıyor. Beni öpüp beni sevdiğini söylemiyor... Bana çocuğumun bakıcısı gibi hissetmek, yorgunluk ağır gelmiyor da ANNE olamamak ağır geliyor...

Onun diğer çocuklardan bir farklı olmadığına her an kendimi inandırmaya çalışşam da, çocukların olduğu bir topluluğa girdiğimde çevremde olup bitene hayran kalmamak elde değil. Diğer çocuklarla oyun oynayan,  Uzağında da olsa annesi çağırdığında annesine koşan çocuklara.  Yada '' anne bana oyuncak al, bana çikolata al!'' diye annesinin başının etini yiyen çocuklara... Düşüp dizini yaraladıktan sonra annesine sarılıp ağlayan çocuklara...

Evlat sevgisi anlatılanın, görülenin ötesinde mükemmel bir duygu.

Zaman bizlere ne gösterir bilemeyiz. Bazen seçimlerimizi yaşarız, bazende seçemediklerimizi...
Ben anne olmayı seçtim. Her ne olursa olsun anne olmayı...
Peki..Ben anne oldum mu gerçekten?

6 Ekim 2018 Cumartesi

Beklemek!!!

Bir gün telefonunuzu çantanızı evde bırakıp sokağa çıkın ve şehrin en kalabalık yerine, insanların sürekli koşuşturduğu bir yere gidin. Kimseyi tanımadığınızı kimsenin sizin dilinizi bilmediğini ve dönüş yolunu bulamadığınızı düşünün!!! Kaç saat, kaç gün orada kalabilirsiniz.? Neler hissedersiniz?
Ruhunuz daralır ve içiniz sıkılır. Aklınızdan geçen,nereye olduğunu bilmeseniz de koşup oradan uzaklaşmak olabilir...

 Otizmli bireyler için bir dakika bile durup beklemek işte böyle bir histir.  Genele bakıldığında her otizmli çocuğun küçük yaşlarda bekleme sürelerinin minimum olduğu bilinir. Sosyalleşmek açısından bu oldukça önemlidir. Yaşıtlarıyla bir ortama girdiğinde sırayla oyun oynamakta yada ailesindeki kişi bir eylemi gerçekleştirirken beklemekte zorlanabilirler. Bu eğitim alanında da sorun yaratır. Çünkü oturmayan bir çocuk sağa sola yönelir dikkati kolayca dağılabilir ve bu öğrenmesini engeller. İlk önce çocuğun oturup beklemesini sağlamak gerekir. Bu çok zor ve oldukça uzun süreç gerektiren bir beceridir.

Çocuğumuz bu becerileri edinirken öğretmenlerinin yanısıra aile olarak bizlere de büyük iş düşmekte.
Ona oturttuğumuzda  kalkamayacağı şekilde bir masa sandalye edinmeliyiz yani sınırlı özel alan sağlamalıyız ve bu etkinliklerimizi bu alanda yapmalıyız. İlk olarak 5 saniye kuralı uygulamalıyız. Çocuğumuzu oturttuk ve onunla legoları üst üste dizeceğiz. ilk legoyu koyduktan sonra ikinci parçayı ona 5 saniye sonra uzatmalıyız ve onunda üzerine koymasını beklemeliyiz. Oyuncak parçalarına uzanmasını engellemeliyiz ki, o da bizim sıramızın geçmesini beklemek zorunda kalmalı, tekrar legoyu ona vermeniz için 5 saniye daha beklemelidir. İlk zamanlar bunu reddedecek hatta kalkıp gitmeye çalışacak kendisini sıkıştırdığınızda ise öfkelenecektir. Ama siz kararlı olduğunuzda  çocuğunuzun bekleme süresinin arttığını hatta bunu keyifle yaptığını göreceksiniz.
5 saniye kuralını  tüm ikili ve tek kişilik aktiviteler de hatta günlük yaşamımızda da kullanmaya özen gösterelim ve zamanla arttıralım.

Dikkat etmemiz gereken bir diğer şey ise ''açıklama yapmak''.
Oğlumun bekleme süresi 5 saniyeyi geçmezdi ve bu durum hayatımızın her aşamasında büyük sorunlar yaratırdı. Örneğin; oğlumu giydirirken, ayakkabılarını bağlarken, otobüs beklerken yada markette kasa sırası beklerken oğlumun defalarca krizler geçirdiğini, hatta kendisine zarar verici davranışlar sergilediğini söyleyebilirim. Bu duruma çözüm ararken kendimi ona açıklama yaparken buldum. -Aldıklarımızın ücretini ödemek için beklememiz gerekiyor. -Otobüs bekliyoruz, çünkü okula gideceğiz. -Kendi ayakkabılarımı giyince seninkini de giydireceğim, bu yüzden beklemelisin! gibi cümlelerle olağan durumu açıklamaya başladım. 

Uzun çabalarım sonucunda bu durumun oğlumdaki olumlu etkisiyle karşılaştım. Artık kısa sürelide olsa bekliyordu!!! Çok sevdiği oyuncağını ona vermem için bile beklerken buldum onu. 
 Hala bekleme süremiz 10 dakikanın altında da olsa bu raddeye gelebilmek daha da iyi olabileceği kanaatine ulaştırdı beni. Umarım zaman geçtikçe dahada iyi olacağız...:)



Neden-Sonuç ilişkisi

Günlük yaşamımızda bir eylemi gerçekleştirmemizin her zaman bir amacı vardır. Doymak için yemek yemek, dinlenmek için uyumak, para kazanmak için işe gitmek yada canımız sıkıldığında yürüyüş yapmak gibi...
 Otizmli bir çocuğun kendi dünyasında her şeyin bir nedeni yada sonucu olmayabilir. Yani otizmli bir çocuk üşüdüğünü idrak edemediği için hırkasını giyme gereği hissetmez, yada parayla neler yapıldığını bilmediği için çalışma gereği hissetmez. 
Bu durum otizmli bireylerin toplumla buluştuğu durumlarda fazlaca sorun yaratabilir.
Ebeveynler olarak bizlerin otizmli çocuklarımıza diğer çocuklara göre +1 çabayla bıkmadan sıkılmadan neden-sonuç ilişkisini anlatmamız gerekebilir.
Örneğin; -üşümemek için montunu giymelisin! -yağmur yağıyor, şemsiyemizi açmalıyız!
-ayakkabının bağı çözülmüş, düşebilirsin! gibi açıklayıcı, kısa , öz ve içinde neden sonuç ilişkisi bulunan cümleler kullanmalıyız. Bu davranışımız çocuğumuzun bir  eylemi gerçekleştirirken sebebini de bilmesini sağlayacaktır.





Akıl vermeyin, tavsiye edin!

Günlük rutin davranışlarımız, söylediğimiz kelimeler, olaylara verdiğimiz tepkiler otizmli bireyler için birer eğitim kanalıdır. Yani otizmli bireylerin öncelikle eğitim yeri ev, öğretmenleri de ebeveynleridir. Aslında bu tüm çocuklar için aynı olsa da, tek fark otizmli çocukların aileleri için bu durumun ömür boyu sürmesi dir.

Otizmli çocukların günlük yaşamında onları sıkıp, baskı altında bırakacak şekilde davranmamamız gelişimleri açısından oldukça önem taşır. Örneğin çocuğunuza ''otur'' demek yerine ''oturmalısın'' demek daha ılımlı gelebilir. Yada ''yoğurdunu ye !'' yerine ''yoğurdunu yemen gerekiyor'' demek o anda onun bir emir kipi değil yapılması gereken bir şey olduğunu düşünmesini sağlayacaktır. 
Bu durum zaman ilerledikçe çocuğunuzda olumlu etkiler bırakır. 

Otizmli bireylerin çevresindeki kişilerinde birbirlerine davranışlarında çok dikkat etmesi, mümkün olduğunca anlaşılır konuşması, daha az tartışma yaşaması, nazik olması gerekir.Çünkü unutmamalıyız ki gergin bir ortamda kendisini baskı hisseden hisseden hiç bir çocuk mutlu olamaz, öğrenemez ve kendini ifade edemez...!

Takıntılar!!

Her insanın  hayatını sürdürürken istemsizce bazı şeyleri takıntı haline getirdiğini biliriz. Temizlik takıntısı, kıyafet takıntısı gibi. Bu şekilde takıntılı insanlarla aynı hayatı sürdüren insanlar çoğu zaman zorlanırlar.
Otizmli bir bireyin ise birden fazla takıntı haline getirdiği şey olabilir. Hatta hayatının her rutini birer takıntıdır. Bir otizmli birey yemek yerken kullandığı çatal kaşıktan tutun hangi saatlerde ne yediğini nasıl yediğini bile takıntı haline getirir. Oğlumdan örnek vermek istiyorum sizlere; benim oğlum yemek yerken öncelikle taneli bir yiyecek ise onları boy sırasına göre dizer. Katı bir yiyecek ise dıştan içe doğru daireler çizerek ısırarak tüketir.
Başka bir takıntı konusu da terslikler... Örneğin oğlum araçların amacının bir yerden bir yere gitmek için olduğunu biliyor, buraya kadar sorun yok, ancak bir aracın geri geri gitmesi oğluma göre aracın amacı dışında kullanımı anlamına geliyor, buda onun öfke nöbetleri geçirmesine sebep olabiliyor.Aynı şekilde yolda yürürken ters istikamete dönmemiz, tanıdık birinin evine giderken yol üzerindeki başka birine uğramamız gibi bazı rutini bozan durumlar oğlumu fazlaca öfkelendirebiliyor.
Bu durumun üzerine gitmek yerine farklı şeyler denemeliyiz. Örneğin öfke nöbeti anında  onun sakinleşmesini bekleyip, sonrasında arabaların geri geri gitmesi de gerektiğini, yolda giderken bir yere uğramamız gerektiğini, yada olduğumuz noktadan geri dönersek yolun dahada kısalabileceğini ; her defasında göz hizasına inerek sebep sonuç ilişkisi kullanarak anlatmalı, bunu kendisinin de fark etmesini sabırla beklemeliyiz.
El çırpmak, parmak ucunda yürümek, parmaklarıyla oluşturduğu hayali bir kuşu uçurmak, her cismi sıraya dizmek, minik cisimleri parmağıyla döndürmek gibi oğlumda baş etmeye çalıştığımız bir çok takıntı var ve bunların zamanla geçeceğini umuyorum... Sizlerinde bu gibi durumlarla karşı karşıya kaldığınız anlarda izlediğiniz yolları duymaya can atıyorum..:)