28 Ekim 2018 Pazar

OYUNA TEŞVİK ETMEK.

Çocuklarımızla oyun oynamak oldukça eğlencelidir. Ama otizmli çocuklarda oyunu doğru oynamak, faydalı materyaller seçmek ve onları doğru şekilde kullanmak oldukça önemlidir. Eğitici oyuncakların faydası çoktur ama evimizde bulunan her cismi de birer materyal olarak kullanabiliriz. Önemli olan nasıl kullandığımızdır. Birbirinden farklı boyutlarda  cisimleri yan yana dizmek, üst üste dizmek yada sıralamak beyin gelişimini olumlu yönde etkiler. Bunun için birbirinden farklı boyutlarda plastik kaplar şişe kapaklarını bile kullanmak mümkündür. Rengarenk boyadığımız pet şişe kapakları çocuğumuzun ilgisini fazlasıyla çekecektir.Bunun yanı sıra bul-tak, puzzle, lego, eğitici kartlar gibi oyuncaklarda otizmli çocuklarımızın bütün-parça ilişkisini kavramasına, ince motor becerilerinin gelişmesine fayda sağlar.
 Oyunlarımızın etkili olabilmesi için uygun koşullar sağlanmalıdır. Çocuğumuzun uygun saatlerini bulmalı, algısının açık olduğu bir zaman dilimi seçmeliyiz.
Oyun esnasında kullandığımız iletişim dili de oldukça önem taşır.Çocuğumuzla arkadaş olurken aynı zamanda bir eğitimci de olmalıyız. Ona oyun esnasında yapması gerektiği şeyi önce anlatmalı sonra kendimiz yapmalı, yapamıyorsa ellerini tutup yönlendirerek göstermeliyiz.Bu üç eylemin sonunda kendisinin yapmasını beklemeli gerekiyorsa tekrarlamalıyız. 
Çocuğunuz ilk zamanlar da kendi başına kendi bildiği gibi , oyuncaklarla amacının dışında oynamak isteyebilir.Bu durumun sabırla önüne geçmeyi denemeliyiz.
Ona kısa,net  komutlar vermeliyiz. Üst üste koy, bekle sıra bende, sıra sende gibi yönlendirmeler yaparak onunda bizim oyunumuza katılmasını , bağımsız oynamaktan kurtulmasını sağlamalıyız.
Tüm oyunları sizlerinde katkılarıyla çok daha eğlenceli ve öğretici olacaktır.:)

15 Ekim 2018 Pazartesi

ONA FİKRİNİ SORUN...

Çocuğumuzdan neler bekliyoruz?
Herkesin olduğu gibi çocuğumuzun da bir fikri var her konuda. Otizmli çocuklarda bunu ortaya çıkarmak için her konuda olduğu gibi çocuğumuzu uyarmamız gerekir.
Günlük yaşantımızda ona sürekli fikrini sormalıyız. Bunu yemek ister misin? Hangi renk oyuncağı isterdin? gibi .Her sabah uyandığınızda ''bu gün ne yemek istersin?, hangi kıyafetini giymek istersin?''diye sorun ve göstermesini bekleyin.
 Otizmli çocukların erken yaşlarda konuşmadığını bunun zaman alabileceğini hepimiz biliyoruz. Bizlere burada büyük görevler düşmekte. O sanki bizlere cevap veriyor muş gibi onunla konuşmalıyız.
Ona fikirlerini sorduğunuz anlarda ilk etapta sizlere tepki vermese de zamanla işaret diliyle yada kendi bulduğu bir yöntemle size cevap vereceğine emin olabilirsiniz. Hiç konuşmasa bile, bir gün çocuğunuz kendi giymek istediği kıyafeti sizlere gösterdiğinde mutluluktan havalara uçacağınıza ve emeklerinize fazlaca değeceğine eminim.:)

Unutmamalıyız ki; BİRAZCIK SABIR, BOLCA SEVGİ , ve UMUT ile halledilmeyecek mesele yoktur.:):):)

8 Ekim 2018 Pazartesi

ANNE olmak..

Benim tek çocuğum var, 4 yaşına basmasına sayılı zaman kaldı ve kendisi %80 otizmli engelli bir çocuk. Başka çocuğum olmadığından normal bir çocuğun annesi olmak nasıl bir duygu, ne gibi sıkıntıları var yada ne kadar  farklı bilmiyorum. Bildiğim tek şey çevremdeki ebeveynlerin anlattığı yada gördüğüm çocuklar.

Bir parka gittiğimde bankta oturup sohbet eden anneler görüyorum ben çocuklarının arkadaş olduğu. Uzaktan çocuklarını seyredip talimatlar verebiliyorlar mesela, uzaklaşma oğlum, arkadaşına iyi davran, oyuncaklarını paylaş gibi. Ben ise oğlumu parka götürdüğümde hiç bir şekilde tehlike kavramı olmadığından bir saniye bile gözümü üzerinden ayırmıyorum, elini hiç bırakamıyorum ve hatta cadde vs. yerlerde elimden kaçabilme ihtimaline karşılık onu koruma bilekliği ile kendime bağlıyorum. Kendimi bir saniye bile özgür hissedemediğim gibi oğlumunda özgür hissetmesine olanak veremiyorum malesef...

Oğlumun konuşamıyor olması en büyük sorunlarımızdan bir tanesi. Derdini anlamadığım gibi, ona yardımcı olmakta da fazlasıyla zorlanıyorum. Eğer konuşabiliyor olsaydı nasıl bir iletişimimiz olurdu onuda çok merak ediyorum.

Oğlumla hala bebekliğinde ki gibi yakından ilgileniyorum. Altını bezliyorum, onun her öğünün de kendim doyuruyorum, giydiriyorum ve eğitimi ile ilgileniyorum. Ama bana bir kez olsun ''ANNE'' demiyor. Bana sarılmıyor. Beni öpüp beni sevdiğini söylemiyor... Bana çocuğumun bakıcısı gibi hissetmek, yorgunluk ağır gelmiyor da ANNE olamamak ağır geliyor...

Onun diğer çocuklardan bir farklı olmadığına her an kendimi inandırmaya çalışşam da, çocukların olduğu bir topluluğa girdiğimde çevremde olup bitene hayran kalmamak elde değil. Diğer çocuklarla oyun oynayan,  Uzağında da olsa annesi çağırdığında annesine koşan çocuklara.  Yada '' anne bana oyuncak al, bana çikolata al!'' diye annesinin başının etini yiyen çocuklara... Düşüp dizini yaraladıktan sonra annesine sarılıp ağlayan çocuklara...

Evlat sevgisi anlatılanın, görülenin ötesinde mükemmel bir duygu.

Zaman bizlere ne gösterir bilemeyiz. Bazen seçimlerimizi yaşarız, bazende seçemediklerimizi...
Ben anne olmayı seçtim. Her ne olursa olsun anne olmayı...
Peki..Ben anne oldum mu gerçekten?

6 Ekim 2018 Cumartesi

Beklemek!!!

Bir gün telefonunuzu çantanızı evde bırakıp sokağa çıkın ve şehrin en kalabalık yerine, insanların sürekli koşuşturduğu bir yere gidin. Kimseyi tanımadığınızı kimsenin sizin dilinizi bilmediğini ve dönüş yolunu bulamadığınızı düşünün!!! Kaç saat, kaç gün orada kalabilirsiniz.? Neler hissedersiniz?
Ruhunuz daralır ve içiniz sıkılır. Aklınızdan geçen,nereye olduğunu bilmeseniz de koşup oradan uzaklaşmak olabilir...

 Otizmli bireyler için bir dakika bile durup beklemek işte böyle bir histir.  Genele bakıldığında her otizmli çocuğun küçük yaşlarda bekleme sürelerinin minimum olduğu bilinir. Sosyalleşmek açısından bu oldukça önemlidir. Yaşıtlarıyla bir ortama girdiğinde sırayla oyun oynamakta yada ailesindeki kişi bir eylemi gerçekleştirirken beklemekte zorlanabilirler. Bu eğitim alanında da sorun yaratır. Çünkü oturmayan bir çocuk sağa sola yönelir dikkati kolayca dağılabilir ve bu öğrenmesini engeller. İlk önce çocuğun oturup beklemesini sağlamak gerekir. Bu çok zor ve oldukça uzun süreç gerektiren bir beceridir.

Çocuğumuz bu becerileri edinirken öğretmenlerinin yanısıra aile olarak bizlere de büyük iş düşmekte.
Ona oturttuğumuzda  kalkamayacağı şekilde bir masa sandalye edinmeliyiz yani sınırlı özel alan sağlamalıyız ve bu etkinliklerimizi bu alanda yapmalıyız. İlk olarak 5 saniye kuralı uygulamalıyız. Çocuğumuzu oturttuk ve onunla legoları üst üste dizeceğiz. ilk legoyu koyduktan sonra ikinci parçayı ona 5 saniye sonra uzatmalıyız ve onunda üzerine koymasını beklemeliyiz. Oyuncak parçalarına uzanmasını engellemeliyiz ki, o da bizim sıramızın geçmesini beklemek zorunda kalmalı, tekrar legoyu ona vermeniz için 5 saniye daha beklemelidir. İlk zamanlar bunu reddedecek hatta kalkıp gitmeye çalışacak kendisini sıkıştırdığınızda ise öfkelenecektir. Ama siz kararlı olduğunuzda  çocuğunuzun bekleme süresinin arttığını hatta bunu keyifle yaptığını göreceksiniz.
5 saniye kuralını  tüm ikili ve tek kişilik aktiviteler de hatta günlük yaşamımızda da kullanmaya özen gösterelim ve zamanla arttıralım.

Dikkat etmemiz gereken bir diğer şey ise ''açıklama yapmak''.
Oğlumun bekleme süresi 5 saniyeyi geçmezdi ve bu durum hayatımızın her aşamasında büyük sorunlar yaratırdı. Örneğin; oğlumu giydirirken, ayakkabılarını bağlarken, otobüs beklerken yada markette kasa sırası beklerken oğlumun defalarca krizler geçirdiğini, hatta kendisine zarar verici davranışlar sergilediğini söyleyebilirim. Bu duruma çözüm ararken kendimi ona açıklama yaparken buldum. -Aldıklarımızın ücretini ödemek için beklememiz gerekiyor. -Otobüs bekliyoruz, çünkü okula gideceğiz. -Kendi ayakkabılarımı giyince seninkini de giydireceğim, bu yüzden beklemelisin! gibi cümlelerle olağan durumu açıklamaya başladım. 

Uzun çabalarım sonucunda bu durumun oğlumdaki olumlu etkisiyle karşılaştım. Artık kısa sürelide olsa bekliyordu!!! Çok sevdiği oyuncağını ona vermem için bile beklerken buldum onu. 
 Hala bekleme süremiz 10 dakikanın altında da olsa bu raddeye gelebilmek daha da iyi olabileceği kanaatine ulaştırdı beni. Umarım zaman geçtikçe dahada iyi olacağız...:)



Neden-Sonuç ilişkisi

Günlük yaşamımızda bir eylemi gerçekleştirmemizin her zaman bir amacı vardır. Doymak için yemek yemek, dinlenmek için uyumak, para kazanmak için işe gitmek yada canımız sıkıldığında yürüyüş yapmak gibi...
 Otizmli bir çocuğun kendi dünyasında her şeyin bir nedeni yada sonucu olmayabilir. Yani otizmli bir çocuk üşüdüğünü idrak edemediği için hırkasını giyme gereği hissetmez, yada parayla neler yapıldığını bilmediği için çalışma gereği hissetmez. 
Bu durum otizmli bireylerin toplumla buluştuğu durumlarda fazlaca sorun yaratabilir.
Ebeveynler olarak bizlerin otizmli çocuklarımıza diğer çocuklara göre +1 çabayla bıkmadan sıkılmadan neden-sonuç ilişkisini anlatmamız gerekebilir.
Örneğin; -üşümemek için montunu giymelisin! -yağmur yağıyor, şemsiyemizi açmalıyız!
-ayakkabının bağı çözülmüş, düşebilirsin! gibi açıklayıcı, kısa , öz ve içinde neden sonuç ilişkisi bulunan cümleler kullanmalıyız. Bu davranışımız çocuğumuzun bir  eylemi gerçekleştirirken sebebini de bilmesini sağlayacaktır.





Akıl vermeyin, tavsiye edin!

Günlük rutin davranışlarımız, söylediğimiz kelimeler, olaylara verdiğimiz tepkiler otizmli bireyler için birer eğitim kanalıdır. Yani otizmli bireylerin öncelikle eğitim yeri ev, öğretmenleri de ebeveynleridir. Aslında bu tüm çocuklar için aynı olsa da, tek fark otizmli çocukların aileleri için bu durumun ömür boyu sürmesi dir.

Otizmli çocukların günlük yaşamında onları sıkıp, baskı altında bırakacak şekilde davranmamamız gelişimleri açısından oldukça önem taşır. Örneğin çocuğunuza ''otur'' demek yerine ''oturmalısın'' demek daha ılımlı gelebilir. Yada ''yoğurdunu ye !'' yerine ''yoğurdunu yemen gerekiyor'' demek o anda onun bir emir kipi değil yapılması gereken bir şey olduğunu düşünmesini sağlayacaktır. 
Bu durum zaman ilerledikçe çocuğunuzda olumlu etkiler bırakır. 

Otizmli bireylerin çevresindeki kişilerinde birbirlerine davranışlarında çok dikkat etmesi, mümkün olduğunca anlaşılır konuşması, daha az tartışma yaşaması, nazik olması gerekir.Çünkü unutmamalıyız ki gergin bir ortamda kendisini baskı hisseden hisseden hiç bir çocuk mutlu olamaz, öğrenemez ve kendini ifade edemez...!

Takıntılar!!

Her insanın  hayatını sürdürürken istemsizce bazı şeyleri takıntı haline getirdiğini biliriz. Temizlik takıntısı, kıyafet takıntısı gibi. Bu şekilde takıntılı insanlarla aynı hayatı sürdüren insanlar çoğu zaman zorlanırlar.
Otizmli bir bireyin ise birden fazla takıntı haline getirdiği şey olabilir. Hatta hayatının her rutini birer takıntıdır. Bir otizmli birey yemek yerken kullandığı çatal kaşıktan tutun hangi saatlerde ne yediğini nasıl yediğini bile takıntı haline getirir. Oğlumdan örnek vermek istiyorum sizlere; benim oğlum yemek yerken öncelikle taneli bir yiyecek ise onları boy sırasına göre dizer. Katı bir yiyecek ise dıştan içe doğru daireler çizerek ısırarak tüketir.
Başka bir takıntı konusu da terslikler... Örneğin oğlum araçların amacının bir yerden bir yere gitmek için olduğunu biliyor, buraya kadar sorun yok, ancak bir aracın geri geri gitmesi oğluma göre aracın amacı dışında kullanımı anlamına geliyor, buda onun öfke nöbetleri geçirmesine sebep olabiliyor.Aynı şekilde yolda yürürken ters istikamete dönmemiz, tanıdık birinin evine giderken yol üzerindeki başka birine uğramamız gibi bazı rutini bozan durumlar oğlumu fazlaca öfkelendirebiliyor.
Bu durumun üzerine gitmek yerine farklı şeyler denemeliyiz. Örneğin öfke nöbeti anında  onun sakinleşmesini bekleyip, sonrasında arabaların geri geri gitmesi de gerektiğini, yolda giderken bir yere uğramamız gerektiğini, yada olduğumuz noktadan geri dönersek yolun dahada kısalabileceğini ; her defasında göz hizasına inerek sebep sonuç ilişkisi kullanarak anlatmalı, bunu kendisinin de fark etmesini sabırla beklemeliyiz.
El çırpmak, parmak ucunda yürümek, parmaklarıyla oluşturduğu hayali bir kuşu uçurmak, her cismi sıraya dizmek, minik cisimleri parmağıyla döndürmek gibi oğlumda baş etmeye çalıştığımız bir çok takıntı var ve bunların zamanla geçeceğini umuyorum... Sizlerinde bu gibi durumlarla karşı karşıya kaldığınız anlarda izlediğiniz yolları duymaya can atıyorum..:)

5 Ekim 2018 Cuma

Reddetme..-göz teması

Otizmli bireylerde aşılması zor olan en önemli konulardan biri reddetme isteği.
Çocuk reddetmekte kararlıdır. Konuşmayı, dinlemeyi, yemek yemeği, alışveriş yapmayı, oyun kurmayı, iletişim kurmayı, sorununu anlatamaya çalışmayı, kısaca her şeyi...
Aileler için zaten bir çocuk yetiştirmek oldukça zor iken; otizmli bir çocuğu topluma kazandırmaya çalışmak çok daha zordur.
Çünkü çocuğunuz sizin gözlerinize bile bakmayı reddediyor dur. Kafasını sağa sola çevirip sanki karşısında siz yokmuşsunuz gibi davranmak dışında tepki vermeyen bir çocuğa bir şey anlatabilmenin ne büyük bir sabır olabileceğini düşünebiliyor musunuz?
Otizmli bireyler size bakmayı, göz teması kurmayı kesinlikle reddederler. Bu durumda ki bir çocuğa bir konu hakkında bir şey anlatmak ve onun anlamasını beklemek neredeyse imkansızdır.
Bu nedenle ilk hedefimiz göz teması kurmasını sağlamak. Bunun için istikrarlı ve kararlı olmalıyız.
Sabah uyandığımız ilk an ilk işimiz kafasını ellerimizle tutup gözlerimizi açarak onun hizasına inip gözlerine bakıp ''günaydın'' demek olmalı.
Ve gün içindeki her cümlemizi bu şekilde söylemeliyiz.Gözlerinin içine bakarak ve onun hizasına inerek;

''Acıktın mı?'',''şimdi kahvaltı yapacağız'' ,''su içmek ister misin?'' gibi  kısa net anlaşılır şekilde konuşmalıyız.
İlk zamanlar sorularınıza yanıt vermeyi reddedecektir. Örneğin -Su içmek ister misin?sorusuna tepki vermeyecek ama su verdiğinizde içecektir. Bu durum onun daha kolayına geliyor, kendini ifade etmesine gerek kalmıyor. Bu durumun önüne geçebilmek için sorunuza tepki vermediği an eylemi gerçekleştirmeyin.Onun sesle yada işaret diliyle sizi onaylamasını veya istemesini bekleyin. İlk kural bu.
İkinci kural ise istediği ve işaret ettiği bir şeyi onaylamasını isteyin.Örneğin parmağıyla topu işaret ettiğinde;
''topu mu istiyorsun?'',diye tekrar onaylatın işaretini devam ettirdiğinde ona topu verin.
Sizin, o istemeden hiç bir eylemi gerçekleştirmiyor olmanız onun kendisini ifade etme yetisini kazanmasına yardımcı olacaktır.

''öfke nöbetleri''-televizyon

Kendinizi milyonlarca insanın tam ortasında ama yalnız hissetmek..
İnsanların sizlerden kat kat daha büyük ve korkunç görünümlü olduğu, cisimlerin daha karmaşık, seslerin olduğundan bin kat daha yüksek çıktığı bir dünya düşünün. Tıpkı yıllar önce izlediğimiz, yada kitabını okuduğumuz ''Alice Harikalar Diyarında'' çizgi filmi gibi.
Kendinizi nasıl hissederdiniz? Kapana kısılmış gibi...
İçinizde  ne zaman sonlanacağını bilmediğiniz bir korkuyla bunun bir rüya olmasını, uyandığınızda herşeyin düzeleceğini düşünmek istemez miydiniz?
Peki her otizm li bireyin gün içinde yüzlerce kez bu şekilde hissettiğini biliyor muydunuz?

 Otizmli bir çocuk günlük yaşantısında defalarca kez öfke nöbetleri geçirebilir. Kulaklarını kapatıp başını kollarının arasına alıp ağlayabilir ve çoğu zaman bunun bir sebebi olmayabilir..
Bir anne olarak bu tarz durumlarda öncelikle çocuğumuzun  bu davranışının altında yatan sebebi bulmaya çalışmalı, daha sonra buna bir çözüm aramalıyız.
Ben bunu yapmaya başladığım andan itibaren oğlumla iletişim kurmayı başardım ve bu durum otizmle yaşamamızı bir tık daha kolaylaştırdı.
Oğlum dışarı çıkmayı reddediyor, oyun oynamaktan kaçınıyor, neredeyse tüm gün televizyon izliyordu. Kapandığında ise kendisini yere atıp yüksek sesle bağırmaya başlıyor, hatta bana şiddet gösteriyordu.Bu durumla nasıl savaşabileceğimi, oğlumu bu bağımlılıktan nasıl kurtarabileceğimi düşünmeye başladım.
Çocuğunuz televizyona aşırı bağımlı bir otizmli birey ise o kapandığında veya tamamen ortadan kalktığında bitmek tükenmek bilmeyen öfke nöbetleriyle karşı karşıya kalabilirsiniz. Bu durumla baş edebilmenin belkide  bir kaç yolu vardır ama ben öncelikle işe bir kanalda sabit kalmakla başladım. Fazla reklam yayınlanmayan bir kanal seçtim ve o televizyona baktığı her an aynı kanalı izlemek zorunda kaldı. Bu durum git gide onun için sıkıcı hale gelmeye başladı ve farklı kanalları, reklamları izleme isteği doğurdu.
Bunu belli ediyor ama dile getiremiyordu. Bir kaç günlük sebepsiz sızlanmaların sonunda  oğlumun artık televizyon ilgisini çekmiyor, açık olsa da başka şeylerle ilgileniyor hatta bizimle iletişime geçiyordu. Sonunda televizyonu hayatımızdan çıkarmayı başarmıştık:) Artık ben dışarı çıkmak için kapıya yöneldiğimde  kendisi peşimden gelmeye başlamıştı. Çünkü dışarısı televizyondaki kanaldan daha ilgi çekiciydi:)

Otizmle yaşamak..

Bir çocuk düşünün; yüzlerce oyuncağa ilgi göstermeyip herhangi bir cisme körü körüne bağlanan hatta elinden alındığında kendisini parçalarcasına ağlayan, kendini yerlere atan , kafasını duvara vuran... Dışarıda böyle bir çocuk görseniz ebeveynlerinin onu fazla şımartmış olabileceğini düşünebilirsiniz. Bir çok kişide benim hakkımda böyle düşünüyordur eminim. Otizmli  her çocuğun annesi malesef bu tarz bir durumu toplum içinde yaşadığında eminim ki çevredekilerin bakışlarından haklarında neler düşünebileceğini tahmin edebiliyordur.
Ama malesef gerçek hiçte göründüğü gibi değil.
Otizmli bir çocuk şımartılamaz çünkü ''şımarmak'' kavramını öğrenebilmesi onun dünyasına terstir.
Öğrenmeyi reddeden yapısı onu toplum içine çıkmaya da, toplumdaki bakışları kavrama yetisine varmaya da, şımarmaya da karşıdır.
Öncelikte toplum olarak otizmli çocuklarımız için onların dünyasını öğrenmeye,  teşhis koymak yerine, hayatlarının bir parçası olmaya özen göstermeliyiz ki; bu dünya onlar için daha yaşanılabilir bir hale gelsin.
Bizler herşeyin farkındayız da, otizm li bireylerin bu dünyada  bizimle yaşamaktan mutsuz olduğunun farkında mıyız?


Yeni hayatımızın sonsuz günleri...

Bazen öyle bir şey oluyor ki, önceden sana anlamlı gelen ne varsa birden bire anlamsızlaşıyor. Renkler artık eskisi gibi canlı ve ilgi çekici gelmiyor. Hayallerinin, gelecekten beklentilerinin, kırgınlıklarının yada mutluluklarının artık bir önemi kalmadığını hissediyorsun. Öyle bir an oluyor ki beyninin tüm hücreleri işlevsizleşip seni hayata kapatıyor. Duyamıyor, dinlemiyor hatta konuşabilecek gücü kendinde bulamıyorsun.




Ben otizmle tanıştım ... ve yeni yaşamımın sonsuz sayılı günleri başladı.
Oğluma 2 yaşındayken %80 Otizm teşhisi kondu.
Şimdi otizmli bir çocuğun hayal dünyasıyla tanışmamın, o dünyada yaşamayı öğrenmemin zamanı gelmişti.



Otizmle tanışmak


Çocukları için endişelenen onların gelişimi için her şeyi yapan ebeveynler gibi bizde oğlumuz 2. yaşına yaklaşırken onun sosyalleşmesi adına bir kreş arayışına girdik.
Ve ilk kreş deneyimimiz böylece başladı.
Düzenli olarak oğlumu götürüp getirmeye başladım. Evde bir saniye gözümü üzerinden ayırmadığım gibi  kendimi kreşin kapısında beklerken buldum. Çünkü oğlum inanılmaz hareketliydi ve kendi ortamımızda bile sürekli düşüp biryerini vuruyor, merdiven inip çıkamıyor,  ona zarar verebilecek tehlikelerin farkına varmıyordu. Bu gibi durumların kreşte de yaşanmasından çok endişe duyuyordum.
Bir gün oğlumu kreşten almaya gittiğimde öğretmeni oğlum da bir sorun olabileceğini onun ''otistik'' olabileceğini ve en kısa zamanda bir çocuk psikiyatri bölümüne götürmemizi söyledi.

 Otistik? bu tam olarak neydi? Benim oğlum otistik miydi?

Önceleri bu kavram üzerine sınırlı bilgim varken, duyduğum üzerine derin araştırmalara koyuldum.
        Eğer çocuğunuz: 

  • Başkalarıyla göz teması kurmuyorsa,
  • İsmini söylediğinizde bakmıyorsa,
  • Söyleneni işitmiyor gibi davranıyorsa,
  • Parmağıyla ile istediği şeyi göstermiyorsa,
  • Oyuncaklarla oynamayı bilmiyorsa,
  • Akranlarının oynadığı oyunlara ilgi göstermiyorsa,
  • Bazı sözleri tekrar tekrar ve ilişkisiz ortamlarda söylüyorsa,
  • Konuşmada akranlarının gerisinde kalmışsa,
  • Sallanmak, çırpınmak gibi garip hareketleri varsa,
  • aşırı hareketli, hep kendi bildiğince davranıyorsa,
  • Gözleri bir şeye takılıp kalıyorsa,
  • Bazı eşyaları döndürmek, sıraya dizmek gibi sıra dışı hareketler yapıyorsa,
  • Günlük yaşamındaki düzen değişikliklerine aşırı tepki veriyorsa, otizm açısından değerlendirme yapmak gerekir diyordu.
 Ve bu belirtilerin hepsi benim oğlunda vardı. Yüreğime bir şey oturmuştu sanki kalbim farklı atıyor gibiydi...
Çocuk psikiyatri doktorunun odasına girdiğimizde oğlumuzu uzun uzun muayene etmesini sabırla izledim. İçim içime sığmıyordu, doktorun  çok sağlıklı bir  oğlunuz var demesini kafamın içinde tekrar edip duruyordum.
Doktor konuşuyordu ama ne diyordu?''Oğlunuz otizmli bir çocuk'' demesiyle donup kaldığımı hatırlıyorum..O anda ne diyeceğimi ne düşüneceğimi şaşırmıştım. Her yer sessizleşti sanki, kalp atışımın hızlandığını hissettim...
''iyi olucak mı?'' dediğimi hatırlıyorum.
Peki ''şimdi ne yapıcaktım''?

Otizm diye birşey..!


Hepimiz  sokakta yürürken veya bir toplu taşımada muhakkak otizmli bir birey görmüşüzdür. Çoğu kişi otizmin  tam olarak ne olduğunu bilemeyebilir. Tabi ki bende bu kişilerden biriydim, otizmle yakından tanışmadan önce...
Otizm;  çocuklarda genellikle 3 yaşına kadar ortaya çıkabilen yaygın gelişimsel bozukluk deniliyor. Kimileri beyin fonksiyonlarının tam olarak işlevini yerine getirmemesi derken, kimileride sosyalleşememe sorunu demekte, kimileri ise metabolizma sıkıntısı... Genetik mi? (eee ailemizde otizm li yada farklı bir engeli olan birey var mıydı?) Sonradan meydana gelen bir hastalık mı?,(ben bu çocukla yeterince ilgilenemedim mi yoksa ? hata bizde mi?)  Doğuştan mı? Geçici mi? (benim çocuğum iyi olucak mı ? İyi olucaksa ne zaman ?) ARKADAŞLAR ! Bu hastalığın bir tanımı, sebebi,tedavisi,ilacı malesef yok!!! Otizmin tanımını her kaynaktan her siteden rahatlıkla bulabilirsiniz ama emin olun her kaynak size farklı farklı bilgiler sunucaktır. Otizmin tanımını ve tedavisini otizmli birey belirler. Yani bir otizmli birey  9 yaşında konusurken diğeri 20 yaşında hala konuşmayı reddeder. Bir diğer çocuk ise 4 yaşına kadar konuşmuş sonra susmuştur. Diğer bir açıdan bakmak gerekirse otizmli çocuğu olan ailelere sorduğumuzda tüm çocukların birbirinden dehşet şekilde farklı özellikleri, farklı takıntıları, farklı tıbbi sorunları olduğunu öğrenebiliriz. Bir aile çocuğunun aşırı yemek yeme isteğinden , sürekli kabızlık  sorunundan, öfke nöbetleri, ağlama krizlerinden bahsederken, bir diğer aile ise çocuğunun hiperaktif olduğundan, yemek yiyememe sorunundan veya aşırı sakin dünya ile alakasını tamamen kesmiş tavırlarından söz edebiliyor 

Peki... bu durumda Otizm; her otizm li çocuğun kendi dünyasını yaratıp orada yaşamasıdır diyebilir miyiz?

4 Ekim 2018 Perşembe

Ben Kimim ?



Dünyanın tüm kötülüklerinden arınmış olan meleklerimiz, çocuklarımız için örnek  olmayı, kadın olmayı, güçlü olmayı, ayakta kalmayı, mücadele etmeyi ve  bir çok şeyi yeniden, yeniden, defalarca yılmadan öğrenen milyonlarca anneden biriyim sadece...Sizlerle aynı ancak sizlerden bir tık farkla ben otizmli bir çocuğun annesiyim.:)

Benim bu blogu kurmaktaki amacım öncelikle oğlumu  ve onun dünyasını sizlerle paylaşmak.:)..Sonrasında sizleri tanımak ve koskocaman bir aile olup yolumuza daha güçlü devam edebilmek.Çünkü insan kendiyle savaştıkça yenilir. Bırakalım önceleri boğazımıza takılan her cümle, birer haykırış olup gökyüzüne ulaşsın...Bende dünyaya gelen mucizevi bir aşk, buradan sizlere de ulaşır umarım :)